More Travel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
More Travel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2012 Salı

Baltık Ülkeleri Part 4 : Finlandiya

Baltık gezimin son durağı Finlandiya oldu.. Aslında burası bir Baltık Ülkesi değil.. Fakat daha yakın olsalar da İskandinav ülkesi olarak da görülmüyot..



Bu postta fazla fotoğraf gösteremeyeceğim için üzgünüm.. Zira hem bir gece öncesinden zaten fena şifayı kapmış, midemi üşütmüşken, bir de üzerine zorlu deniz yolculuğu eklenince yeşil suratla pek gülümseyemedim objektiflere :p Hem de ülkeyi beğendiğim söylenemez açıkçası :/

Önce yine genel bilgi :

1917'de bağımsızlığını ilan eden ülkenin nüfusu yaklaşık 5,2 milyon.. Finlandiya'da Fince ve İsveççe konuşulmakta.. Para birimi euro ve oldukça da pahalı bir ülke.. Sağlık sistemleri berbat! Sakın ama sakın hasta olmaya kalkmayın, ne doktora görünebilirsiniz ne de doktorsuz ilaç alabilirsiniz :(

Genel anlamda deniz seviyesine yakın bir ülke, en yüksek noktası 1328 m.. Ülkede 200.000 civarı göl ve 98.000'in üzerinde ada bulunmakta!!



Adalar arasında ulaşım kişiye özel tekneler veya feribotlarla sağlanıyor..

Gelelim benim Estonya'dan Finlandiya'ya geçiş macerama :)

Estonya'da şifayı kapınca bütün gece sabaha kadar çıkarmak suretiyle uykusuz kaldım.. Vücudum susuz ve halsiz kaldı, tansiyonum yerlerde.. Neyse diyorum, feribotta uyurum nasılsa sallana sallana.. Kendime gelirim karşıya, Finlandiya'ya geçene kadar.. Bindik.. 2 saat sürecek olan yolculugun ilk yarım saati normaldi.. Fakat sonra öyle bir fırtına çıktı ki dalgalar en üste kadar ulaştı resmen :S



Tüm yolcular panik içinde tabii, her dilden "Titanic olcaaazz" nidaları duyuluyo falan :) Tabi benim tüm dinlenerek kendime gelme hayallerim suya düştü.. Zaten min seviyeye zorla düşürdüğümüz mide bulantım tekrar max'a ulaştı ve ben sarsıntıdan yalpalaya yalpalaya lavaboya zor yetiştim :( Bir kuyruk bir kuyruk aman tanrımmm! Artık hatunlar boş kabin bulmayı bıraktı 3er 5er giriyorlar falan.. Ne kadar kaldım hatırlamıyorum ama bir süre sonra sarsıntılara alışınca sanırım daha iyi hissettim ve tekrar oturduğum yere döndüm.. Döndüm ama bu kez oturmaya halim kalmamıştı, direk yattım.. Cama vuran dalgaları izlerken de uyuyakalmışım :)



Abi güruhu bu fotoğrafımla sürekli dalga geçtiler : yeşil dev Hulk'ın yavrusu yeşil surat cicibebe falan diyerek :) Yeşil olmasa da sapsarıydı resmen.. Hatta beyaz.. Evet evet..

Neyse efenim, bu kısa yolculukta çektiğim çile nedeniyle Cruise gezi hevesim de bir anda uçuverdi ve şimdi beni hiçbi güç açık denizlere gönderemez buna eminim :p

İndiğimiz zaman ilk işim, klasik, yeri öpmek oldu tabiiki :)) Abartı diye düşünürdüm hep bu hareketi ama değilmiş azizim! Yusuf yusuf diye bişi varmış hakikaten!



O mideyle, o halde, o tansiyonla, Helsinki'ye varır varmaz, otele yerleşmeden başladık çevreyi gezmeye! Neymiş efendim, gençler bu katedralde evlenebilmek için yıllarca sıra bekliyormuş! Neymiş efendim içerde bi düğün varmış, ben de şirin şirin bakarak yaklaşınca canayakın bulmuş -ki Finliler genel anlamda soğuk ve içe kapanık insanlardır- ve bana da gelin şekerinden vermişler! Yerim katedralinizi diyerek oturdum merdivene şekerimi yemeye başladım :)) Ve tabiiki objektiflere poz vermeyi de ihmal etmedim :p

Bu bitti, haydiiii ordan büyük katedrale..



Neymiş efendim, birinin bi tanıdığı bu katedralde evlenebilmek için tam 3 sene beklemiş! Hayır o süre zarfında ayrılırsa çiftler ne olacak onu sormadım bakın! Yeni ilişkisi için hazırda alınmış bir düğün günü oluyor baksanıza, gelin adayı için biçilmiş kaftan bir eş! :p Neymiş efendim kapalıymış!! Akşamüstü gelecekmişiz!..

Bu meydanda bir şişe su bulabilmek için dört döndüğüm büfemsi şeylerden sonra, hadi bi de şuna sorayım diyerek gittiğim mobil dondurmacının Türk çıkmasına ne dersiniz? Tişörtümde yazan İstanbul yazısını görünce direk Türkçe konuştu ve biraz muhabbetten sonra 2€ olan suları 1€ dan verdi :D

Otele yerleştikten sonra ki ben tahmin ettiğiniz üzre yerleşmeden direk yatağa attım kendimi ve arkadaşlara siz nereye giderseniz gidin ben yatıyorum diyerek inzivaya çekildim.. Ama işte şeytan.. Dürtüyo.. Gelmişsin buralara kadar, kalk, miden bulandığı yerde çıkar, sonra gezmeye devam et.. Dedim ve kalktım, doktor amcam, doktor teyzem, kızları gözde ve vekil amcam&eşi ile birlikte tarihi Suomenlinna Adası'na gittim..



Fotoğrafta yüzüm gizlenmiş olsa da pasaklılık ve bitkinlik aktığı görülebiliyor bence :p

Suomenlinna Fince adı, Sveaborg İsveççe adı.. 8 adadan oluşan Suomenlinna Fin tarihi boyunca savunma amaçlı askeri kale olarak kullanılmış.. 1991 yılında Unesco dünya mirası listesine kaydedilen ada gerçekten görülmeye değer güzellikte.. Yemyeşil, masalsı, huzurlu.. Zaten bana su olsun, çimen olsun, yayılıp suyu izleyerek stres atayım.. Yarım saatte şeker gibi bi insan olurum valla :)



Bu 8 ada birbirine, üzerinde durmuş olduğum köprülerle bağlanıyor.. Ve girişinden itibaren kalenin, topların olduğu bölgeye kadar yürüyerek gezilebiliyor.. Ada ayrıca gülle üretimiyle de meşhurmuş bu arada..



E 4 değil 14 tarafımız su olunca etrafta tekneler, yelkenliler, yatlar görmek kaçınılmaz.. Hayat onlara güzel valla! :p



O kadar gezdim de Baltık Denizi'ne ayak basmadım dedirtir miyim hiç? Tabiiki yaptımmm ve bunu pembe ojelerimle kanıtlamaktan da geri kalmadım!

Ada dönüşü biraz caddelere bakındık ve oldukça renkli görüntülere şahit olduk!



Ne için toplandıklarını anlayamadığımız, güzelliklerini kıskandığımız için de soramayıp, uzaktan zoomla izlediğimiz çizgili Finnish hatunlar...



Kostüm partisine gittiklerini düşündüğümüz, yani öyle umduğumuz bir grup genç..



Çok ama çok çirkin bir yaratık!

Muhtemelen bir festival falan vardı etrafta bi yerde ama iz sürecek gücüm olmadığı için pek ilgilenmedim :p

Otele gelip biraz dinlendikten ve bedava (daha doğrusu 2-3€ vererek aldığınız 12 saatlik şifre ile giriliyor) internetin tadını çıkardıktan sonra kendime geldim.. Akşam acıkan karnımızı doyurmak üzere abilerin bir kısmı ile gittiğimiz dönerciyi öneriyorum! Evet evet yanlış duymadınız, dönerci :) Tren garının karşısında bi yerde.. Evet, yediklerimiz güzeldi belki, ya da onca berbat yemekten sonra bana güzel geldi bilemiyorum ama henüz düzelmiş olan midem bunu kaldıramadı ve yine kötüleşti.. Hayır dedim cicibebe! Yatmak yasak! Tuttum 2 abiyi kolundan, dooooğru adını sıkça duyduğumuz The Tiger'a..



Burası kendi çapında güzel bir eğlence mekanı idi.. Tepede kafasını sağa sola döndüren devasa demir yığını kaplan kafasına uzun süre bakınca psikopat hisleri içine girdiğim doğrudur, fakat önümdeki direkte sürekli değişen hatunlara çevirince kafamı kendime geldim! Topukları yok! Ve bacakları boyum kadar!!! Toparlanmam zaman alsa da kısa sürede adapte olup kaynaştım ve geceyi bu kez dayak yemeden (bkz : Estonya yazısı) atlattım :)

Gece bittiğinde ben de bittim ve ertesi günü uyuyarak, biraz da yine etrafı dolanarak geçirdim..

Etraf ile ilgili söyleyeceklerim bu kadar.. Ek bilgiler olarak, saunaya çok meraklı bir ülke, hatta bazı iş toplantılarının saunada gerçekleştirildiğini bile duydum! Ve her yıl saunada en uzun süre kalabilme yarışları yapılıyor :S Amaç ne sormadım ama bence soğuk bir ülke olmasından dolayı insanlar sıcakla oynamayı seviyor.. Öyle ki 2 milyon civarı sauna bulunuyormuş ülkede!

Dünyanın en büyük gemileri, o akla hayale sığmayan lüks kocaman gemilerin çoğu bu ülkede yapılıyor!

Pazar günleri çoğu market-dükkan 12:00-18:00 arası açık oluyor..

Etrafta sarhoş çok fazla.. Halbuki alkol de pahalı ve halk genelde feribotlarla Estonya'ya geçerek alkol ve tütün ürünlerini karton karton koli koli almakta.. Yine de gece gündüz demeden etraf sarhoş dolu.. Ama zararsızlar, benden para isteyen bir tanesine "valla bende de yok" diye verdiğim Türkçe cevaba burda olsa sağlam bi küfür yerdim ama anlamadığı halde küçük bi tebessümle geri çekildi zavallım :) Bu arada bi saatten sonra sokaklara küçük tuvalet yapmak serbest hale gelip, sabahları sokaklar caddeler tazyikli suyla yıkanmakta.. Garip insanlar vesselam :p

Haa bu arada, tam anlamıyla bir su ülkesine gitmişken kesinlikle balık yemeden dönmeyin! Tabii iyi bir yemek için ülkemize göre iyi de bir para ödemeniz gerekiyor ama her gün de Finlandiya'ya gitmiyoruz ki azizim :p



Imm..

Valla çok düşündüm ama anlatacak başka bi şey bulamadım :) O kadar sevmedim bu ülkeyi..


Son olarak,

Gezimi keyifli hale getirdiği için teşekkür ederim :




Siz de gitmeyi düşünürseniz, kaliteli hizmet ile iletişim için buradan buyrun lütfen :)

Sevgiler..
:*

13 Ocak 2012 Cuma

Baltık Ülkeleri Part 3 : Estonya



Sıra geldi 3. durağım Estonya'ya...

Ayakkabı postunda anlatmış olduğum Riga'dan hüzünlü ayrılış sahnesinin ardından, Estonya'nın başkenti Tallinn'e doğru yola çıktık.. Ama bende nasıl bi burukluk, nasıl bi üzüntü anlatamam.. Gözlerim doluyo falan ikide bir.. Öyle böyle derken Estonya sınırına vardık..



Kısa süreli duraklamayı fırsat bilip, tabiiki bol bol fotoğraf çektik :)

Önce yine kısaca bi genel bilgi vereyim :)

Estonya, 1991'de Sovyetler Birliği'nden ayrılan ilk ülke olarak bağımsızlığını kazanmıştır.. Nüfusu yaklaşık 1,5 milyon, başkenti Tallinn Unesco dünya mirası listesindedir.. 2011'de euro kullanımına geçilen ülkede fiyatlar, özellikle de alkol ve sigara fiyatları oldukça uygun.. Nüfusun yaklaşık %90 ı inançsız, kalanı ise Hristiyan..



Estonya'da ilk durağımız, sevimli mi sevimli bir tatil kasabası olan Parnu oldu..



Minyatür evleri ve sokakları ile tam bi huzur alanı gibiydi..

Gidilen her yerde olduğu gibi bişiler atıştırıp, ufak tefek şeyler satın almadan olmaz tabii :)



Yazlık yer ya, salataları deneyelim dedik bu kez.. Amannn Tanrımmmm! Yemek seçimi konusunda yaptığımız en büyük yanlış bu oldu sanırım! Benim sezar salatamın (ortadaki) tavukları hariç yenecek başka bir yeri yoktu, o da taş çatlasın 2 parçaydı :( Soldaki karidesli salatanın yakından görüntüsü iğrençti.. Yine en iyisi sağdaki kırmızı etli olandı..



Durum böyle olunca benim yan masadakilerin patates kızartmalarına bakarak iç geçirmem kaçınılmazdı tabii.. (hayır yeni bir yiyecek sipariş etmememin sebebi maddiyat değil tabiiki, zaman.. Zira buralarda, daha önce de bahsetmiştim, siparişler ne yazık ki çoooook yavaş getiriliyor.. süre sıkıntım olduğu için mecbur yutkunarak yan masalara bakındım :p )

Kısa süreli molamızın ardından, Başkent Tallin'e doğru yola çıktık ve toplamda (Parnu'dan önce ve sonra) yaklaşık 6 saatte Tallin'e varabildik.. Buralarda da araçların hiçbiri hız sınırını aşmıyor, bu yüzden benim 3 saatte geleceğim yolu 6 saatte almış oluyoruz düz yolda en fazla 90'la gidince :p

Bugün benim için aksilikler günüydü sanki.. Otele yerleşmek için valizimi çekelerken ayağıma düşmesin mi?! ( Quick not : Ayağım tatil öncesi sargıdan yeni çıkmıştı, üst taban kemiklerimi oynatmışım da yerinden :p ) Melankolik halimin üzerine bir de bu can acısı eklenince benim çeşmeler açıldı, durdur durdurabilirsen.. Herkes bana bakıyo, etrafta turist grupları falan var, yardım edebilir miyiz diye soruyolar ben sümüklerimi çeke çeke hayır diyorum falan :) Güç bela, abi güruhu ( en kısa zamanda bahsedeceğim 4 kişilik abi topluluğu) nun da yardım ve güldürme çabaları ile odama çıkıp yerleştim ve yarım saate yakın ağlayıp yüzü gözü şaşırdıktan sonra, giyinip süslenip lobbye indim rehberimiz Helen'le buluşmak üzere.. Helen Tallinn Üniversitesinde Türk Dili okumuş, Estonyalı bir kız.. Çok tatlı ve tabiiki o da güzel :) Hiç vakit kaybetmeden etrafı keşfetmeye koyulduk tabii..

İlk durağımız Kadriorg Sarayı'nın bahçesi oldu..



Adamlar (Deli Petro) zamanında eşlerine (Çariçe Katerina) parklar bahçeler hediye ettiklerini duyunca aramızdan "aaah ahh nerde öyleleri şimdi" sesleri yükseldi :p Baltık ülkeleri insanları, parkları bahçeleri doğayla iç içe vakit geçirmeyi çok seven insanlar oldukları için daha önce bir sürü park gördük tabi ama bunun diğerlerinden farkı, evcil hayvanla girilemiyor olmasıydı! Oysa öyle güzel bi yürüyüş yolu vardı ki, alacaksın bebeğini köpeğini, yorulana kadar yürüyüp sonra bi banka ilişeceksin.. Ohh, miss..

Burdaki kısa turun ardından, Baltık Denizi boyunca bikaç yer daha görüp, benim için asıl hedefe, eski şehir merkezine ulaştık!



Burası eski belediye meydanı.. Bu meydandaki binalar, eskiden zengin tüccarların ve esnafların evleri olarak kullanılıyormuş, günümüzde ise cafe restorant olarak kullanılıyor.. Bu meydanda ayrıca bir de, Avrupa'nın en eski eczanesi bulunuyor ve hala çalışıyor..

Eski şehir, diğer ülkelerde olduğu gibi burada da yürünerek kısa sürede gezilebiliyor.. En yüksek noktası 318 metre olan tepelerden inip çıkmak da dolayısıyla oldukça kolay :) Bu yüzden şahsen ben aklıma estikçe otele girip çıkıp tekrar gezdim :)

En sevdiğim yer şüphesiz Toompea Hill'di..



En sevdiğim aktivite ise tepeden şu manzarayı izleyip, milyonlarca fotoğraf çekmek oldu!.. Sol taraf orman, Sağda ise alabildiğine görkemli eski şehir binaları.. Ve tabii arkada Baltık Denizi..



Sokaklar yine arnavut kaldırımları.. Ve yine akşam vakitlerinde hanımkızlarımız iğne topuklarıyla ceylan gibi sekerek, hiç sendelemeden yürüyorlar bu yolları >:( Ben gece çıktığımızda şahsen sadece bir sokak dayanabildim bu işkenceye ve hemen çantama sıkıştırdığım jellylerimi geçirdim tekrardan ayağıma :)



İşkenceli, ama eğlenceli de.. Her sokakta mutlaka bir ressam, karikatürist veya bu tarz gösteriler görmek mümkün.. Turistler deseniz gırla zaten..



Tallinn'de diğer başkentlere oranla, yapılar daha masalsı.. Bu bir Rus Ortodoks kilisesi.. Tadilatta olmasına rağmen nasıl da güzel görünüyor değil mi?

Gittiğim ilk gün beni sevindiren bir şey öğrendim : meğer Tallinn merkezde, Güllüoğlu varmış! Evet evet bildiğiniz, bizim Güllüoğlu, baklavacı.. Bütün gün gurbet elde baklavanın hayali ile gezdik diyebilirim..



Ama gittiğimizde tatlı namına hiçbişi kalmamıştı, biz de yemeklere yumulduk.. Miss gibi domates çorbasıııı :) O akşam geç vakite kadar sanki bi kafeymiş gibi oturup bol bol sohbet ettik.. Sahiplerinin Türk olmasından dolayı kendimizi evimizde hissederek..

Hazır yemek sohbeti açılmışken, Litvanya yazımda bahsettiğim Ortaçağ Restorantlarından birini anlatmak istiyorum : Olde Hansa..



Burası tam anlamıyla dokuyu korumuş, dekoru, çalışanları ve yemekleriyle tam bir ortaçağ havası yaşatıyor insana..



Hatta bu, gerçeğe sadık kalma işini biraz abartmışlar ki, istediğim 3 etli salatanın (ortadaki) etinin bir çeşidi direk çiğ idi.. Ortaçağda yaşamış bi yamyamım ya ben de!



Soldaki ise ballı bira.. Değişik tatlı.. Sevmedim sanırım :/ Tarçınlısı daha beterdi ama :) Gerçi Estonlar da diğer Baltık vatandaşları gibi yemeklerinin yanında sıklıkla kefir içmeyi tercih ediyorlar.. Eğer mideniz kaldırırsa ayı eti yiyebilirsiniz.. En iyi burda yapıldığını duydum sağlam kaynaklardan :p

Yapmanızı tavsiye ettiğim bir şey daha var :

Tıpkı Letonya'daki gibi, gidin, Radisson Blu Tallinn'e...



ve Special Radisson Blue Tallinn Margarita için.. Pişman olmayacaksınız :)

Gece de ıpdıs dıpdıs isterseniz Hollywood adlı, saçma sapan gece klübüne gidin.. Aslında biz başka bi yere gidecektik ama Almanlar istila etmişti, giremedik :)



Şu soldaki salak kız beni ittirip aşağı atsa da, yine de eğlendik :)

Başkaaaa... Immm.. Marketlerde alkol satışı saat 10'da duruyor.. Sanırım bunun sebebi sarhoş oranının gündüz saatlerinden başlayarak çok fazla olması :)

Kış bitiminden itibaren çok fazla, iri iri sivrisinekler hasıl oluyor, bi sinek kovar falan almanızda fayda var..

Mango'larında çok dandik ürünler var :p

Estonya'dan bildireceklerim bu kadar..

Son olarak,

Gezimi keyifli hale getirdiği için teşekkür ederim :




Siz de gitmeyi düşünürseniz, kaliteli hizmet ile iletişim için buradan buyrun lütfen :)

Finlandiya'da görüşmek üzere..

Sevgiler :)

:*

7 Aralık 2011 Çarşamba

Baltık Ülkeleri Part 2 : Letonya!

Eveeeet, geldik 2. ülkemiz ve benim de büyük aşkım olan Letonya'yaaa :) Letonya'yı özellikle de başkent Riga'yı bi başka severim.. Günübirlik gitsem dönüşte yine de gözlerim dolar, o kadar yani :)



1201 yılında kurulan ve 90ların başında bağımsızlığına kavuşan Letonya yaklaşık 2,5 milyon nüfusa sahip.. Ülkede Letonca konuşuluyor ve tıpkı Litvanya gibi Letonya da AB üyesi olmasına rağmen kendi para bitimi olan lats'ı kullanıyor.. Bu, neredeyse poundla yarışacak değerde bir para!! 1 lat neredeyse 3 TL ye denk!! Yani Litvanya'daki gibi har vurup harman savurulmuyor burada ne yazık ki! (laf aramızda yine de ben indirimlerden çok güzel parçalar kaptım burdan kih kih :p ) Başlıca geçim kaynakları kerestecilik imiş..

Halk çok sıcakkanlı.. İnsanlar ya zengin ya da Hermes kemerler çantalar bedava dağıtılıyor!! Her genç kızımızın şortuna iliştirilmiş bir H gördüm nerdeyse!!!

Letonya'nın başkenti olan Riga da diğer Baltık şehirleri gibi eski ve yeni kısımlardan oluşuyor.. Old Town tek kelime ile büyüleyici! Şehrin merkezi sayılıyor.. Yapıların tamamı aslına uygun olarak korunmuş veya inşaa edilmiş.. Restorant ve eğlence mekanları Old Town'da olduğu için şehrin turistik bölümü burası.. 1,5-2 günde tamamı gezilebilecek, şirin, çok temiz ve kültür seviyesi yüksek insanların oluşturduğu bir yer.. Öyle ki okur yazar oranı %99 küsür!!!

Çevrede görülmeye değer bir Sigulda var, bir de Jurmala.. Bu iki yer ile ilgili fotoğraflarımı ne yazık ki pc ye aktarmak mümkün olamadan silindi :/ Sigulda, Litvanya'da anlattığım Trakai tarzı bir kalenin bulunduğu, doğasıyla büyüleyen bir ulusal park.. Jurmala ise, sahil kasabası.. Şirin ama denizi girilesi değil :)

Gelelim yine benim penceremden çevreye :)


Öncelikle Riga'nın tarihi merkezinin 1997 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine eklendiğini belirtmek istiyorum..



Sokaklar yine arnavut kaldırımı.. Ve gariptir ki geceleri türeyen bir karış iğne topuklu hanım kızlar bir kez tökezlemeden tıngır mıngır yürüyor bu yollarda! Gel de kem gözle bakma!!! :p Burası Old Town'da bir sokak, binalar misler gibi.. Ve pahalı.. Fakat durum diğer yerler için aynı değil ne yazık ki, paspal denebilecek evler çoğunlukta..



Bu, özgürlük meydanlarındaki özgürlük anıtları.. Bi kadın ellerini havaya kaldırmış, avuçlarında 3 tane yıldız tutuyor.. Bu 3 yıldız Letonya'nın 3 bölümünü simgeliyormuş yapıldığı dönemlerde ama günümüzdeki ülke 4 bölümden oluşmakta..



Muhteşem Opera Binalarının hemen karşısından başlayan bu park, şehir boyunca ilerleyen nehirin çevresini süslüyor.. Her taraf yemyeşil ve huzurlu..


Annelerin hep genç olduğu (ya da genç göründüğü!) ülkede, parkların her köşesinde böyle seyredilesi tablolar ve beyaz beyaz bebekler görülüyor :)



Litvanya'da aç kalınca burda temkinli davrandım ve bizi ve yemek kültürümüzü iyi tanıyan, More Travel Riga yetkilimiz olan sevgili Svetlana'nın önerisiyle, hemen hemen her yerde bulunan Lido'ları seçtim yemek için.. Bu fotoğrafta görünen şehrin en büyük Lido'su olmasının yanında Avrupa'nın da en büyük ahşap yapısı olma ünvanına sahip!! Çeşitler diğer Lidolarla hemen hemen aynı ama bunda daha rahat ve bol çeşit var gibi.. Her çeşidin porsiyon fiyatı önünde yazıyor.. İstediğiniz yiyecekten (aşçıların verdiği porsiyonlular hariç, salata, meyve, sebze vb) istediğiniz kadar alıyorsunuz tabağınıza.. Fiyatlar son derece uygun..



Eğer giderseniz, Ananaslı tavuklarını denemelisiniz!! Tabağın solundaki :) Sağdaki bildiğiniz patates püresi :) Harika bir lezzet!


Araç fiyatları Türkiye'dekinin neredeyse yarısı.. Vergiler düşük ve herkesin altında çok iyi bir araç var!..


Ama benzin için aynı şeyi söyleyemicem ne yazık ki.. Bizdeki kadar olmasa da yine de pahalı benzin..



Riga sokaklarında gezerken birden İstiklal Marşı duyarsanız şaşırmayın!!! Tüyleriniz ürperebilir, onda serbestsiniz tabii :) Zira benim öyle oldu :) Binlerce km uzakta, Türkçe konuştuğunuzu duyunca çalmaya başlayan milli marşınız.. Çok duygulandırıyor insanı :) Öğrenmişler işte.. Artık bahşiş için mi bilemiyorum :p videomun sonu çok saçma olmasaydı onu da ekleyecektim :))

Ben neler yaptım tarihi mekanları gezmek dışında :



tabiiki -makus talihim- boş durmadım orda da çalıştım :/ (More Travel 'ın bir şubesi de orada..)



Dostlarım için Riga'nın geleneksel içkisi olan Balsam depoladım.. Öyle ki valizim limiti aşabilir korkusu ile ayakkabılarım için ayrı bir el bagajı yaptım.. Riga Black Balsam adlı bu özel içecek, 40 küsür çeşit bitki içeriyor, zehir gibi acı tadına rağmen seviliyor ve grip neyin olunca şifa niyetine de içiliyor :) Ama kahveye katınca da pek bi güzel çakırkeyf yapıyor :p



Bir akşam evde kalıp çalışmayı tercih ettiysem de abimin "Riga kızlarını gece görmezsen Riga'yı gördüm diyemezsin" demesi üzerine kalkıp zoraki süslendim, püslendim, onlara inat topuklularımı ayağıma geçirdim!



Ne var ki sadece bir sokak dayanabildim ve bir taksi çevirerek bir otelin 26. katındaki "Skyline Bar"a gidip, muhteşem şehir manzarası eşliğinde bişiler yudumladım.. Burası 2 tarafı cam duvarlarla çevrili, akşamüstü gidildiğinde şehrin tüm güzelliğine seyir imkanı veren, hoş ve şık bir bar.. Fiyatlar makul..



Şehrin en ünlü ve büyük gece klübünü ziyaret ettim.. Hatun kişileri görmemek için kafam yerde gezdim! Ki zaten göremezdim boyum bacakları kadar kaldığı için!!! Sinirlendim! :p



Bu yarı Türk yarı Leton yakışıklısına aşık oldum! :)) Hatta bütün bir günümü peşinde koşturmakla geçirdim :)) Pişman değilim! :p Efendim bu yakışıklı, Orada turist rehberliği yapan Fuat abimizin oğlu, Aras.. Harika bir minik clubber bebek kendisi :)



Veee gelelim en şaşırtıcı ama bi o kadar bilindik olaya.. Arkadaşlarla, özgürlük meydanının karşı tarafındaki Mc'te oturmuş etrafı seyrederken birden bu 3 genç dikkatimi çekti.. "Baksanıza" dedim, "sizce bunlar nereli?" Gelen yanıtlar hep aynı : Türk! Nasıl tavırlar, nasıl abazan bakışlar görmelisiniz!! Kollar kanat kıvamında açık, meydanda kız kesmeler falan.. Hani onları gören biri bana "where are you from?" dese papuayenigine'denim falan dicem.. O derece!!

Tabiiki alışverişten geri kalmadım :) Şehir merkezindeki küçük sergilerin (ve görmekten bıktıgım için bahsetmediğim kehribar shoplar) ve bikaç butiğin dışında benim bildigim Spice ve Riga Plaza var.. İkisinde de birçok markaya ulaşmak mümkün.. Ben, bizim boynerimsi, Elkor isimli mağazanın indirim günlerine denk gelip spor ayakkabı ve eşofman stoğumu doldurdum :) Ama diğer mağazalar için Türkiye daha ucuz desem inanır mısınız?!

Ben tarihi yapılar hakkında pek bilgi vermiyorum görüldüğü üzere.. Burası ayrıntılı bir gezi blogu değil ve ben de çok fazla sıkmak istemiyorum açıkçası.. Ama tarihte önemli yer tutan harika tarihi yapıları, kiliseleri, katedralleri, kuleleri de var ziyaret etmeden dönmemeniz gereken!!

İsim vererek bahsettiğim her yeri gidilecekler listenize ekleyin diyerek haftaya yeni bir ülkede görüşmeyi diliyorum :)

Son olarak,

Gezimi keyifli hale getirdiği için teşekkür ederim :




Siz de gitmeyi düşünürseniz, kaliteli hizmet ile iletişim için buradan buyrun lütfen :)

Sevgiler..
:*