13 Ocak 2012 Cuma

Baltık Ülkeleri Part 3 : Estonya



Sıra geldi 3. durağım Estonya'ya...

Ayakkabı postunda anlatmış olduğum Riga'dan hüzünlü ayrılış sahnesinin ardından, Estonya'nın başkenti Tallinn'e doğru yola çıktık.. Ama bende nasıl bi burukluk, nasıl bi üzüntü anlatamam.. Gözlerim doluyo falan ikide bir.. Öyle böyle derken Estonya sınırına vardık..



Kısa süreli duraklamayı fırsat bilip, tabiiki bol bol fotoğraf çektik :)

Önce yine kısaca bi genel bilgi vereyim :)

Estonya, 1991'de Sovyetler Birliği'nden ayrılan ilk ülke olarak bağımsızlığını kazanmıştır.. Nüfusu yaklaşık 1,5 milyon, başkenti Tallinn Unesco dünya mirası listesindedir.. 2011'de euro kullanımına geçilen ülkede fiyatlar, özellikle de alkol ve sigara fiyatları oldukça uygun.. Nüfusun yaklaşık %90 ı inançsız, kalanı ise Hristiyan..



Estonya'da ilk durağımız, sevimli mi sevimli bir tatil kasabası olan Parnu oldu..



Minyatür evleri ve sokakları ile tam bi huzur alanı gibiydi..

Gidilen her yerde olduğu gibi bişiler atıştırıp, ufak tefek şeyler satın almadan olmaz tabii :)



Yazlık yer ya, salataları deneyelim dedik bu kez.. Amannn Tanrımmmm! Yemek seçimi konusunda yaptığımız en büyük yanlış bu oldu sanırım! Benim sezar salatamın (ortadaki) tavukları hariç yenecek başka bir yeri yoktu, o da taş çatlasın 2 parçaydı :( Soldaki karidesli salatanın yakından görüntüsü iğrençti.. Yine en iyisi sağdaki kırmızı etli olandı..



Durum böyle olunca benim yan masadakilerin patates kızartmalarına bakarak iç geçirmem kaçınılmazdı tabii.. (hayır yeni bir yiyecek sipariş etmememin sebebi maddiyat değil tabiiki, zaman.. Zira buralarda, daha önce de bahsetmiştim, siparişler ne yazık ki çoooook yavaş getiriliyor.. süre sıkıntım olduğu için mecbur yutkunarak yan masalara bakındım :p )

Kısa süreli molamızın ardından, Başkent Tallin'e doğru yola çıktık ve toplamda (Parnu'dan önce ve sonra) yaklaşık 6 saatte Tallin'e varabildik.. Buralarda da araçların hiçbiri hız sınırını aşmıyor, bu yüzden benim 3 saatte geleceğim yolu 6 saatte almış oluyoruz düz yolda en fazla 90'la gidince :p

Bugün benim için aksilikler günüydü sanki.. Otele yerleşmek için valizimi çekelerken ayağıma düşmesin mi?! ( Quick not : Ayağım tatil öncesi sargıdan yeni çıkmıştı, üst taban kemiklerimi oynatmışım da yerinden :p ) Melankolik halimin üzerine bir de bu can acısı eklenince benim çeşmeler açıldı, durdur durdurabilirsen.. Herkes bana bakıyo, etrafta turist grupları falan var, yardım edebilir miyiz diye soruyolar ben sümüklerimi çeke çeke hayır diyorum falan :) Güç bela, abi güruhu ( en kısa zamanda bahsedeceğim 4 kişilik abi topluluğu) nun da yardım ve güldürme çabaları ile odama çıkıp yerleştim ve yarım saate yakın ağlayıp yüzü gözü şaşırdıktan sonra, giyinip süslenip lobbye indim rehberimiz Helen'le buluşmak üzere.. Helen Tallinn Üniversitesinde Türk Dili okumuş, Estonyalı bir kız.. Çok tatlı ve tabiiki o da güzel :) Hiç vakit kaybetmeden etrafı keşfetmeye koyulduk tabii..

İlk durağımız Kadriorg Sarayı'nın bahçesi oldu..



Adamlar (Deli Petro) zamanında eşlerine (Çariçe Katerina) parklar bahçeler hediye ettiklerini duyunca aramızdan "aaah ahh nerde öyleleri şimdi" sesleri yükseldi :p Baltık ülkeleri insanları, parkları bahçeleri doğayla iç içe vakit geçirmeyi çok seven insanlar oldukları için daha önce bir sürü park gördük tabi ama bunun diğerlerinden farkı, evcil hayvanla girilemiyor olmasıydı! Oysa öyle güzel bi yürüyüş yolu vardı ki, alacaksın bebeğini köpeğini, yorulana kadar yürüyüp sonra bi banka ilişeceksin.. Ohh, miss..

Burdaki kısa turun ardından, Baltık Denizi boyunca bikaç yer daha görüp, benim için asıl hedefe, eski şehir merkezine ulaştık!



Burası eski belediye meydanı.. Bu meydandaki binalar, eskiden zengin tüccarların ve esnafların evleri olarak kullanılıyormuş, günümüzde ise cafe restorant olarak kullanılıyor.. Bu meydanda ayrıca bir de, Avrupa'nın en eski eczanesi bulunuyor ve hala çalışıyor..

Eski şehir, diğer ülkelerde olduğu gibi burada da yürünerek kısa sürede gezilebiliyor.. En yüksek noktası 318 metre olan tepelerden inip çıkmak da dolayısıyla oldukça kolay :) Bu yüzden şahsen ben aklıma estikçe otele girip çıkıp tekrar gezdim :)

En sevdiğim yer şüphesiz Toompea Hill'di..



En sevdiğim aktivite ise tepeden şu manzarayı izleyip, milyonlarca fotoğraf çekmek oldu!.. Sol taraf orman, Sağda ise alabildiğine görkemli eski şehir binaları.. Ve tabii arkada Baltık Denizi..



Sokaklar yine arnavut kaldırımları.. Ve yine akşam vakitlerinde hanımkızlarımız iğne topuklarıyla ceylan gibi sekerek, hiç sendelemeden yürüyorlar bu yolları >:( Ben gece çıktığımızda şahsen sadece bir sokak dayanabildim bu işkenceye ve hemen çantama sıkıştırdığım jellylerimi geçirdim tekrardan ayağıma :)



İşkenceli, ama eğlenceli de.. Her sokakta mutlaka bir ressam, karikatürist veya bu tarz gösteriler görmek mümkün.. Turistler deseniz gırla zaten..



Tallinn'de diğer başkentlere oranla, yapılar daha masalsı.. Bu bir Rus Ortodoks kilisesi.. Tadilatta olmasına rağmen nasıl da güzel görünüyor değil mi?

Gittiğim ilk gün beni sevindiren bir şey öğrendim : meğer Tallinn merkezde, Güllüoğlu varmış! Evet evet bildiğiniz, bizim Güllüoğlu, baklavacı.. Bütün gün gurbet elde baklavanın hayali ile gezdik diyebilirim..



Ama gittiğimizde tatlı namına hiçbişi kalmamıştı, biz de yemeklere yumulduk.. Miss gibi domates çorbasıııı :) O akşam geç vakite kadar sanki bi kafeymiş gibi oturup bol bol sohbet ettik.. Sahiplerinin Türk olmasından dolayı kendimizi evimizde hissederek..

Hazır yemek sohbeti açılmışken, Litvanya yazımda bahsettiğim Ortaçağ Restorantlarından birini anlatmak istiyorum : Olde Hansa..



Burası tam anlamıyla dokuyu korumuş, dekoru, çalışanları ve yemekleriyle tam bir ortaçağ havası yaşatıyor insana..



Hatta bu, gerçeğe sadık kalma işini biraz abartmışlar ki, istediğim 3 etli salatanın (ortadaki) etinin bir çeşidi direk çiğ idi.. Ortaçağda yaşamış bi yamyamım ya ben de!



Soldaki ise ballı bira.. Değişik tatlı.. Sevmedim sanırım :/ Tarçınlısı daha beterdi ama :) Gerçi Estonlar da diğer Baltık vatandaşları gibi yemeklerinin yanında sıklıkla kefir içmeyi tercih ediyorlar.. Eğer mideniz kaldırırsa ayı eti yiyebilirsiniz.. En iyi burda yapıldığını duydum sağlam kaynaklardan :p

Yapmanızı tavsiye ettiğim bir şey daha var :

Tıpkı Letonya'daki gibi, gidin, Radisson Blu Tallinn'e...



ve Special Radisson Blue Tallinn Margarita için.. Pişman olmayacaksınız :)

Gece de ıpdıs dıpdıs isterseniz Hollywood adlı, saçma sapan gece klübüne gidin.. Aslında biz başka bi yere gidecektik ama Almanlar istila etmişti, giremedik :)



Şu soldaki salak kız beni ittirip aşağı atsa da, yine de eğlendik :)

Başkaaaa... Immm.. Marketlerde alkol satışı saat 10'da duruyor.. Sanırım bunun sebebi sarhoş oranının gündüz saatlerinden başlayarak çok fazla olması :)

Kış bitiminden itibaren çok fazla, iri iri sivrisinekler hasıl oluyor, bi sinek kovar falan almanızda fayda var..

Mango'larında çok dandik ürünler var :p

Estonya'dan bildireceklerim bu kadar..

Son olarak,

Gezimi keyifli hale getirdiği için teşekkür ederim :




Siz de gitmeyi düşünürseniz, kaliteli hizmet ile iletişim için buradan buyrun lütfen :)

Finlandiya'da görüşmek üzere..

Sevgiler :)

:*

6 yorum:

Nilgün Komar dedi ki...

sayende geziyorum :)

cicibebe dedi ki...

ne mutlu bana o zaman (:

Unknown dedi ki...

cicibebem çok ciciler:) fotoların hepsi cok cici, kendım gezmıs gıbı oldum valla,sevgiler!

cicibebe dedi ki...

sagol cnm :) sizi gezdirebiliyosam ne mutlu bana :))

cecilia dedi ki...

cnm ne mutlu sana, yerinde olmak isterdim o atmosferi yaşamak ayrı bi duygu olsa gerek, resimlere ve anlatımına bayıldım ;)anladığım kadarıyla yemek namına pek hoş şeylerle karşılaşmamışsınız ama güllüoğlunun olması çölde su bulmak gibi bişey olmuş :)

cicibebe dedi ki...

ceci'cim sorma, kaç günlük açlıkla 2 kase çorbayı bitirip ardından arkadaşların köftelerine falan saldırdım normalde kırmızı et sevmememe rağmen (:

ama tabiiki atmosfer ve keşifler harikaydı :)